Bir varmış bir yokmuş, Anadolu’nun yemyeşil vadilerle süslenmiş bir köyünde, dillere destan güzellikte bir şelale varmış. Bu köyde yaşayan herkes, şelalenin suyunun dilekleri gerçekleştirdiğine inanırmış. Ancak şelale yıllardır kurumuş, köydeki tarlalar bereketini yitirmiş.
Bir gün, köyde yaşayan cesur bir genç olan Ali, şelalenin neden kuruduğunu öğrenmek için yaşlı bilge Derviş Hayri‘nin yanına gitmiş. Hayri Dede, Ali’ye şöyle demiş:
“Evlat, şelalenin kalbinde bir Cevher Taşı vardır. O taşı koruyan bir ejderha var. Eğer taşı bulur ve yerine koyarsan, şelale yeniden akar.”
Ali, köylülerinin umudu olduğunu bilerek hiç düşünmeden yola çıkmış. Dağları, taşları aşarak karanlık bir mağaraya varmış. Mağaranın içinde ateş gibi parlayan gözlere sahip ejderha onu bekliyormuş. Ejderha, derin bir sesle sormuş:
“Buraya neden geldin, insan evladı?”
Ali cesaretle cevap vermiş:
“Köyümü kurtarmak için Cevher Taşı’nı geri almak istiyorum.”
Ejderha gürlemiş ama sonra gözlerinde bir hüzün belirmiş:
“Cevher Taşı’nı ancak kalbinde kötülük olmayan biri alabilir. Ama önce bir bilmeceyi çözmelisin.”
Ejderha sormuş:
“Bir şeyi paylaştıkça çoğalır, saklarsan yok olur. Nedir bu?”
Ali bir an düşünmüş ve yüzünde bir gülümseme belirmiş:
“Bu, sevgidir. Sevgiyi paylaşırsak çoğalır, saklarsak tükenir.”
Ejderha bir an sessiz kalmış, sonra kanatlarını açarak mağaranın içindeki parıltılı Cevher Taşı’nı göstermiş:
“Doğru bildin. Kalbindeki iyilik sayesinde taşı alabilirsin.”
Ali taşı alıp şelaleye geri dönmüş ve taşı eski yerine koymuş. Bir anda gökyüzü aydınlanmış, şelale gürül gürül akmaya başlamış. Köy yeniden berekete kavuşmuş.
O günden sonra Ali, köyün kahramanı olmuş ama mütevazı kalmaya devam etmiş. Ve her gece, çocuklara yaşadığı macerayı anlatmış:
“Cesaret, sevgi ve doğruluk bir araya geldiğinde en büyük mucizeler gerçekleşir.”